İslamiyet Öncesi Türk Tarihi

    TÜRK ADININ ANLAMI, ORTAYA ÇIKIŞI VE YAYILMASI                                                                                             
      İlk önce Türk adının kaynaklarını incelemeyle başlayacağız daha sonra Türk adının anlamından ve en son olarak da Türk adının yayılışından bahsedeceğiz. Şimdi Türk adına başlayalım.
      Genel olarak Türk tarihinin temel kaynakları arasında Çin İmparator günlükleri (Çou-shu, Sui-shu, Pei-shi), Arap ve Fars kaynakları, resim, şekil ve damgalar, yazıtlar ve arkeolojik kaynaklar en önemlileri olarak yer almaktadır. İşte Türk tarihine ait çalışmalar da bu kaynaklara dayanmıştır. Özellikle Çin İmparator günlükleri İngilizceye çevrilirken ağırlıklı olarak Ruslar tarafından gerçekleştirilen arkeolojik kazılarda elde edilen değerli buluntular Türk tarihinin sağlam kaynaklarını oluşturmuştur.1675 yılında Çin’e gönderilen Rus elçisi Nicolaie Meilescu tarafından Yenisey’de görülen yazıtlar, İsveçli Yüzbaşı Johann Philip Tabbert’ in Das- nord-und ostliche theil von europa and asia (Avrupa ve Asya’nın Kuzey ve Doğu bölümü) adıyla Stockholm’de 1730 yılında yazdığı kitabıyla ilim âlemine tanıtılmıştır[1].
     Bugünkü tarih kitaplarında Türk tarihi Hunlardan yani Orta Asya Hunlarından başlatılmaktadır. Fakat bu başlangıcı tanımayan tarihçiler de vardır. Bazıları Türk tarihini VI. yy da Göktürklerden başlaması gerektiğini söylemişlerdir. Hatta son zamanlarda değerli bir tarih bilgini olan Prof. Dr. Zeki Velidi Togan Türkistan’da sakalardan önce yaşayan ve M.Ö.1200-800 yılları arasındaki varlıkları tespit olunan Şu ve Çu adındaki kavmin ilk Türkler olduğunu iddia etmektedir. Şu veya Çu’lardan daha önceki Sümerlerin de Türk olduğunu veya aralarında Türklerin bulunduğu hakkında bazı görüşler de vardır[2].
    A) Komşularının Türklere Verdikleri İsimler
     Türklerin yaşadığı geniş coğrafyada dört bir yanında komşuları vardır. Türkler yazıyı geç öğrendiklerinden Türkler hakkındaki belgelere komşuları aracılığı ile ulaşmaktayız.
     1. Çin Kaynakları: Türklerin güney-doğu komşusu Çin, dünyanın en eski yazılı kaynaklarına sahip olduğundan Çin kaynaklarının incelenmesi Türkler açısından son derce önemli olmuştur. Bu nedenle Türk adını incelemeye Çin kaynaklarından başlıyoruz. Türk adını karşıladığı kesin olan Tu-chue, Çin kaynaklarında, şimdilik bildiğimize göre 534 tarihinde, henüz daha Göktürk Devleti kurulmadan önce geçmektedir(Nan Çi Şu’da). Asya’nın büyük bir bölümüne hâkim olan Türk kabilelerine Çinliler Türük-Tieh’le adını vermişlerdir. V. yy dan  sonra  bu isim T’u-chü-eh: Türk adını alacaktır. Tieh’le kavramı Kültegin anıtının Çince metinlerinde de karşımıza çıkmaktadır. Bu da Japon Türkolog’u Prof. Masao Mari’nin Çinlilerin Türklere Tieh’le adını verdikleri görüşünü doğrulamaktadır. Çinlilerde “Türk’ü karşılayan en ünlü ve yaygın kelime T’uehüeh”dir. Türk kavramının Çince şekli Latin harfleriyle bilginler tarafından farklı şekilde yorumlanmıştır. Fransızca imla ile E.Chavennes: Tou-kiou, P.Pelliot: T’ou-kive, Türkçe Latin harfleri ile W.Eberhard: Tu-cue, yaygın Çin-Latin imlasıyla: P.A.Boodberg ve Bahaeddin Ögel: T’urchüeh, A.von Gabain: T’u-kiu, Liu-mau-tsai: T’ukue, A. von Gabain’e göre ise Çincedeki şeklin Türk karşılığı Türkit olabilir. A.N.Kananau gibi Çincedeki şeklin Türkçe karşılığının Türk olacağını düşünenler de vardır. İyi bir Türkolog olan S.G.Clausan, Türkü, P.Boodberg Türküz; E.G.Pulleyblank Türk olabileceğini düşünmüşlerdir.
     2.Hint Kaynakları: Hint âlemi M.Ö. binli yıllardan itibaren ilişki kurmuş oldukları kuzey kavimleri arasında Türklerin de bulunduğunu düşünmüşlerdir. Hint belgelerinde geçen Turukha kelimesini, J.Marquart Turuşka biçiminde okumuş ve Turuşka kavminin Türklerle ilgili olabileceği düşünmüştür. Bu belgede Türk adının bir hatırası olduğu düşünülmüş ve bu kavim “Türk” adı ile birleştirilmek istenmiştir.
     3.İran Kaynakları: İranlılar, Türklerin çok eski zamanlardan beri ilişki içinde bulundukları bir kavimdir. Hatta “Türk” adı, 420 tarihlerinde Perslerin, kuzey sahalarındaki Altaylı konar-göçer kavimlere verdikleri bir ad olarak dikkati çekmektedir. Ancak bu tarihten çok daha önceki zamanlardan itibaren iki toplum arasında ilişkiler mevcut olmuştur. Ünlü İran şairi Firdevsi’nin Şeh-name’sinde geçen Zend-Avesta rivayetlerinde Avesta’nın Hz. Âdem’i sayılan Keyumers’in neslinden Feridun’un Sarm, İrec ve Turec adlarında üç oğlu olmuş Feridun yeryüzünü bu üç oğlu arasında paylaştırmış; bunlardan Turec’e de Türk ve Çin ülkeleri düşmüştür. Şehname ‘de, sonraki devirlerde Turan hükümdarı olarak geçecek olan Afrasiyab işte bu Turec’in neslinden gelmektedir. Bu destanda eski Hind rivayetleri de etkili olmuş olup, Afrasiyab adının Vedik(Hind) rivayetlerinden alındığı ve Frangrasyan ismi verilen savaş ilahı olduğu tesbit edilmiştir. Türk adı İran kaynaklarında V. yy. dan görülmeye başlanmış, daha sonra yaygınlaşmış ve İranlılar doğu ve kuzeylerinde oturanların büyük bir kavim olduğunu bilerek, X. yy. dan sonra hepsine Türk adını vermişlerdir.
     4.Yunan Kaynakları: J.Hammer Heredotos’da geçen Torgita ismini Türklerle ilgisi olabileceğini düşünmüştür. W.Tomaschek, yine bu kaynakta adı gecen bir İskit Kabilesinin adı olan Tyrkae (Jyrkae)’yi de “Türk” adıyla ilişkilendirmiştir. İskit ismi, Yunan-Bizans tarihçiliğinin doğudaki ve Karadeniz kuzeyindeki topluluklara verdiği genel addır. Dolayısıyla Türkler de uzun süre, bu kavmin içinde ifade edilmiş olabilirler. Mesela XV. yy. başlarında İzmir önlerine gelmiş olan Temür Beğin ordusu (=Çağataylılar) Bizans kaynakları tarafından “İskit Askerleri” olarak tanımlanıyordu.
    5.Roma Kaynakları: Roma çağının gerek tarih ve özellikle coğrafya kaynaklarında İç Asya ve Karadeniz kuzeyindeki kavimler ile ilgili olarak bilgiler vardır. M.S. 1.yy.ın ikinci yarısında yaşayan Pomponius Mela, Azak Denizi dolaylarında oturan Türklerden (Tyrcae) söz eder. Birçok bilgin bu bilgilerin temelinin Herodotos’daki Yrcae’nin yanlış bir yazılışı olduğunu ileri sürmüşler, ancak Prof. Dr. Sinor tekrar çalışmalara başlamış ve bu bilginin doğru olduğunu söylemiştir. Çünkü Fredeganius ve 7.yy. bilgini Aethi Ister de aynı sahada Turchilerin bulunduğundan söz etmişlerdir.
     6.Bizans (Doğu Roma) Kaynakları: Bizans kaynakları Yunan ve Roma’nın tarihçilik anlayışını devam ettirmişlerdir. Bizans kaynaklarında “Hun” yerine Türk (=Tourki) adı ilk defa 582 tarihinde Agathias tarafından söylenilmiştir. Bizans kaynaklarında dikkati çeken bir husus, bazı Bizanslıların XV. yy. da (1453)’de İstanbul’u ellerinden alan Türkleri, Troyalıların neslinden gelen Türkler, atalarının intikamını İstanbul’a sahip olarak almışlardır. Ancak bu görüşün dayandığı temeller bilimsel olarak güçlü sayılamaz.
    7.Ön Asya Kaynakları: En eski yazılı belgeler olan çivi yazılı belgelerde de Türk adıyla ilgili hatırların bulunduğu düşünülmüştür. Bu arada Ön Asya kavimlerinin en eskilerinden birisi olan Sümerlerin aslen Türkistan sahasından geldikleri belirtilmiştir. Buna kanıt olarak da Sümer dili ve Türk dili arasındaki yakınlık gösterilmiştir. Çünkü Sümer dili ile Türk dili arasında bir yakınlık bulunmaktadır. Çivi yazılı belgelerde bir ülke adı olarak geçen Tourki adı ile Asur dili belgelerinde geçen Turukku kavminin de Türklerle ilişkisi olduğu düşünülmektedir. Yakın yıllarda Hakkâri dolaylarında ortaya çıkan balbal (=taş mezar heykelleri), bu düşünceyi daha da etkilemektedir.
     8.Arap Kaynakları: Türk adının, Çin kaynakları dışında en erken görüldüğü yerlerden birisi Arap kaynaklarıdır. Arapların Türklerle ilişkileri İslamiyet öncesine dayanmaktadır. Daha VI. yy. sonlarında, henüz İslamiyet’in ortaya çıkmasından önceki cahiliye devrinde dahi bazı Arap şairleri Türk adını bilmiş ve şiirlerinde kullanmışlardır. İslamiyet öncesi Arap kaynaklarında Türk adının geçtiği ilk eser cahiliyet devri şairlerinden Nabigat el-Zübyani’nin Divanı’dır. Buşair Gassanilerden Nu’man b el-Haris ölümü dolayısıyla yazdığı mersiyede Türk’ten söz eder ki bu şiir Divan’ında da yer alır. Tarihi kayıtlarda İslam Peygamberi de Türkleri biliyor, Türk mallarını kullanıyor, hatta bir “Türk Çadırı”nda itikafa giriyordu. Arapların Türklerden daha sık ve bilinçli olarak söz etmeleri VII. yy. sonrasındaki İslam fetihleri sırasında Türklerle Amu Derya ötelerinde (Maveraünnehir) karşılaşmalarından sonra olmuştur.
     9.Rus Kaynakları: Türklerle temasları X-XI yüzyılından itibaren başlayan Rus kaynaklarında, Türk adı erken devirlerden itibaren Tork veya Torki şekillerinde ifade edilmiştir.
     10.Macar Kaynakları: Macarların Türlerle olan münasebetleri Hun dönemine kadar dayanmakta, hatta Macarlar bir Türk boyu kabul edilmektedir. Türk adını Török biçiminde ifade etmişlerdir[3].
      Kutsal kitaplara göre, Nuh peygamberin Harun, Sam ve Yafes olmak üzere 3 oğlu vardır. Yafes’in de “Türk” adında bir oğlu vardır. Nuh peygamber dünyayı oğulları arasında paylaştırırken Türklerin atası olarak kabul edilen Yafes’e de Ceyhun (Amu) Nehri ötesindeki memleketler düşmüştür. Burası Türkistan’dır. Türkistan ise Türklerin yaşadığı bölge anlamına gelmektedir.
     B) Türk Adının Anlamı
     Göktürk devrindeki Sui-Şu adlı Çin kaynağına göre T’u-küe kelimesi Türkçede miğfer anlamına gelmektedir. Bu ismin verilmesinin sebebi Türklerin Altay bölgesinde eteklerinde oturdukları dağların miğfer biçiminde yükselmesinden kaynaklanmaktadır.1756-1758’de yazılmış olan De-Guignes’ten beri Orta Asya tarihi ile uğraşan batılı bilginler Çinlilerin kullandığı T’u-küe kelimesinin miğfer anlamına gelip gelmediği konusunda tartışmışlardır. S.W.Koelle “Türk” kelimesinin köküne tur-,tir- ekleyerek “çekmek, cezbetmek” anlamına bağlamış; kelimenin aslının Turku olduğunu beyan eden K.Fiok, bunun İskit dilinde “deniz kıyısında oturan adam” anlamına geldiğini ileri sürmüştür.
     İslam kaynaklarında ise daha farklı anlamlar verilmiştir. İbn al-Fakih al-Hamadani’ye göre Türkler Ye’cüc-Me’cüc seddinin arkasında “terk” edilmiş oldukları için bu adları aldıklarını ileri sürmüştür. Başka bir İslam âlimi olan Gardizi’ye göre ise Nuh’un oğlu Yafes’e düşen toprakların insanlar tarafından “terk edilmiş” durumda olduğu için bu adı aldıklarını söylemiştir.
     Ünlü Türk dilcisi Kaşgarlı Mahmut’a göre “Türk” adı Türk milletine tanrı tarafından verilmiş ve “olgunluk çağı” anlamına gelmektedir.
     A.Vambery’e göre ise “Türk” adı, türemek fiilinden gelmiş olup, “yaratılmış, mahlûk” anlamına gelmektedir.
     Ziya Gökalp’a göre “Türk” adı, “Töreli, gelenekli” anlamına gelmektedir. Alman Türkolog’u F.W.K.Müller’in Uygur metinlerinde, tespit ettiği “Türk” kelimesinin “kuvvetli, güçlü” manasına gelmektedir. Buradaki “Türk” kelimesinin kavim adı olan “Türk” ile aynı olduğunu ilk defa A. V. Le Coq ileri sürmüş W.Thomsen ve Gy. Nemeth bu görüşü kabul etmiştir[4].
     G.Doerfer’e göre Orhun kitabesindeki “Türk” tabiri “devletin esas halkını teşkil eden millet” anlamına gelmektedir[5].
     Fransız dil bilgini Louis Bazin’e göre de “Törük” var olmuş, şekil kazanmış demektir. ”Türük” olduğunda, anlamı da şekli gibi, “gelişmiş, tamamen gelişmiş”, “Türk” kelimesi haline geldiğinde de “güç, kuvvet” anlamına gelmiştir.
     Araplar, Amu-Derya ve Sır-Derya ötesinde yaşayan kavimlere “Türk” derken, Türklerin de İslamlaşmasından sonra, bu adı Şamani dininden olanlar veya Müslüman olmayanlar için kullanmışlardır[6].
     C) Türklerin Kendilerine Verdikleri Anlamlar
     Türk inanışına göre “Türk” bir insan adıdır. Buna örnek olarak Uygurca yazılmış olan Oğuz Destanında Oğuz Han’ın danıştığı kişinin adının Uluğ Türk olması ve Gök-Türk metinlerinde Türk Bilge Kağan’ın “kişi-oğlu” özelliğini vurgulamasını gösterebiliriz.
     Türk kelimesinin anlamı, bu kelimenin görüldüğü Türkçe belgelerdeki kullanılışlarına göre de açıklanabilir. Gök-Türk yazıtlarında “Türk yiğit beyler, buyruklar, tigitler” geçtiği gibi, Uygurca metinlerde de “Türk ceng” biçiminde kullanıldığını görüyoruz. Buradaki anlamı “güçlü kuvvetli, kudretli’’dir.
   Orhun yazıtlarında geçen, hem etnik, hem de siyasi anlam veren diğer bir kullanım vardır. Kül Tegin yazıtında, idi oqsız kök türk ‘hakansız ve devletsiz Kök Türkler’ ibaresi görülür. Türkçe ’de kök (kö:k) ‘gök, gök rengi, mavi, boz’  anlamı verir. Türk renk yönelme sisteminde ‘mavi’ doğuyu anlatır. Bu yüzden Kök Türk  ‘Doğu Türkleri’ anlamına gelir.[7]
     Türk kelimesi Çağatay Türkçesinde “mert, yiğit, kahraman ve cesur asker” gibi anlamlarda kullanılmıştır.
     Selçuklu devletinden sonra İran etkisiyle, Türklerin yaşadığı bazı yörelerde Türk’ün anlamı biraz değişmiştir. Türkiye Selçuklularından başlayarak Türk’ün “saf, sade dil” ve “bahadır” hatta “kaba” gibi bir anlam almaya başlamıştır. Daha sonraki dönemlerde şehirlerde oturmayan, köylü, göçer, evli, eğitim görmemiş, Farsça bilmeyen kimseler gibi anlamlar almıştır.
     Türk’ün, Türkçedeki doğrudan anlamı ile ilgili olarak, iç Asya Türkçesinde yaşayan “Türk ”ün anlamı da dikkate alınmalıdır. Kaşgarlı Mahmut’a göre Türk’ün “akrabaların toplandığı yer, ana baba evi” anlamındadır. Zeki Velidi Togan ise kendi toplumundaki “Türk “ün manasını “hanımın kendi baba evinden getirdiği malı, eşyası” olarak görmektedir[8].
    
     D)Türk Adının Ortaya Çıkışı
     Türk adının ilk olarak M.S. VI. yy. ortasında Gök-Türkler tarafından kurulmuş olan devlet (552-744) ile ortaya çıktığı kabul olunmaktadır. Buna göre “Türk” adı ilk olarak Çin yıllığı Çou-şu’da Göktürk birliğini göstermek üzere 542 yılında ve batı Wei imparatoru Tait-su tarafından Göktürk şefi Bumin’e elçi gönderilmesi münasebetiyle de 545 yılında görülmektedir[9].
       M.S. 540’lı yıllarda Çin’de Türk adını taşıyan, kendinden sonra bu dili (=Türk dili) konuşan birçok halka Türk adını miras olarak bırakan bir etnik grup ortaya çıkmıştı. Bu grup birkaç yıl önce büyük göçebe imparatorlukların ana yurdu olan Moğolistan’da sadece güç dengesini değiştirmekle kalmamış, aynı zamanda İç Asya tarihine ışık tutmuştur.
       Türk adı ilk kez M.S. 1. yy. ortalarında anılmış olabilir. Pomponius Mela (I, 116)  Azak Denizi’nin kuzeyindeki ormanlık bölgeyi Turcae diye anar. Plinius da Doğal Tarih  adlı eserinde aynı bölgede yaşayan halk olan Tyrcae ’den söz etmiştir.  Bu bilgiler, söz konusu adların Herodotos’ta aynı belgenin adı olarak geçen ‘lupkaı’ dan  (IV. 22) bozma olduğu ileri sürülerek, dikkate alınmamıştır. Bu mümkündür; ancak bunun tersini yani Herodotos’daki şeklin yanlış olabileceğini düşünenler de vardır. Bu birleştirmeye karşı sık sık yapılan itiraz, yani bu Latince şekillerin doğru olamayacağı, Türklerin çok sonra dünyanın başka bir kısmında ortaya çıktığı görüşü yanlıştır. Sinor, bu Latince bilgilerden şüphe etmemiş, Mela’daki bilgilerin Türker’in daha eski dönemlerdeki varlığını ortaya koyduğunu kabul etmiştir.
         Türklere ilişkin Türk-öncesi bir kayıt da 9. yy. dan kalma Taberi tarihinde bulunur. Ona göre, Sasani hükümdarı V.Behram’ın saltanatı (420-438) sırasında Türklerin kağanı 250.000 kişilik bir orduyla Pers İmparatorluğunu fethetmek istemiş, fakat başaramamış, kendisi de bu savaşta ölmüştür. Ancak Taberi’nin metni başka Arap kaynaklarındaki bilgilerle tamamlansa bile, bize ne bu saldırının yeri (Horasan) ne de yazarın “Türk” dediği halkın kimliği hakkında bilgi veriyor.[10]
       Türklerin aslı ile ilgili etnik türeyiş destanları Çin hanedan yıllıkları Çou-shu (629 yılında tamamlandı) , Sui-shu (629-636 yılları arasında yazıldı) , Pei-shi (659 civarında tamamlandı) ve Yu-yang tsa-tu’da (860 civarı) korunmuştur. Bu destanlar Türklerin, Hsiung-nu’ların aslında “Batı Denizi’nin” sağ yakasında oturan ayrı veya bağımsız bir kolu olduğunu bildirir. Göktürklerin aile ismi A-shih-na olarak kaydedilir. Komşu bir halk (Lin Devleti ) tarafından tamamen katledilen bu halktan, sadece düşmanlarının sakat bıraktığı ve bir bataklığa fırlattıkları bir çocuk sağ kalır. Ona orada bir dişi kurt bakar ve o da kurdu hamile bırakır. Düşmanlarının ‘kralı’ onun hala sağ olduğunu öğrenince öldürmek üzere birini gönderir. Dişi kurt doğuya, Kao-chang (Koço, Turfan’ın 48km doğusu) devletinin kuzeyindeki bir dağa kaçar. Orada içinde bol otlu bir ovanın bulunduğu bir mağarada 10 çocuk doğurur. Bunların hepsi soyadlarını alırlar, biri de kendini A-shih-na olarak adlandırır. Bunun sonuncusu onların önderi olur ve kökenlerini göstermek için bayraklarına bir kurt başı yerleştirir. Nesiller sonra A-hsien-shih başkanlığında mağaradan çıkıp, Jou Jan’lara tabi olurlar. Chin-shan’ın güney yamaçlarında yaşıyorlardı.[11]
     “Türk” kelimesinin “Altaylı” (Seyhun ötesi, Turanlı) kavimleri ifade etmek üzere 420 tarihli bir pers metninde, daha sonra, yine cins ismi olarak 515 yılı olayları dolayısıyla “Türk-Hun” (Kuvvetli Hun) tabiriyle kullanıldığı konusunda görüşler vardır[12].
     Sovyet İlimler Akademisi Tarih Enstitüsü tarafından yayınlanmakta olan Venedik Drevney İstorii (Revue d’historie ancienne) dergisinin 1946 tarihli II. Cildinde Rus bilginlerinden P.N.Uşakov’un “Urartuların İslamiyet’ten önce IX. VII. Yüzyıllarda yaptıkları seferlere dair” başlıklı bir etüdü basılmıştır(S.31-50).Uşakov bu etüdünde I.Rusa’nın (İslamiyet’ten önce 733-717) Sevan gölü çevresindeki Kologran yazıtında geçen ülke veya kavim adlarını eski yunan ve roma müelliflerinin verdikleri bilgilere dayanarak açıklamaya çalışmıştır. Bu yazıtın 10.satırındaki “Turu” kelimesinin “Türk” olabileceği hakkında bir görüş ileri sürülmüştür. Böylece Uşakov, Türklerin Türk adıyla tarih yüzüne çıkışları hakkındaki klasik bilgileri reddederek “Türk” adının çok eski devirlerde ortaya çıkmış olduğunu kabul etmiş oluyor[13]
     Türk sözünü Türk devletinin resmi adı olarak ilk kullanan Gök-Türk imparatorluğu olmuştur. Gök-Türklerin ilk dönemlerinde Türk sözü bir devlet adı olarak kullanılmışken, daha sonraki Türk milletini ifade etmek için kullanılmaya başlanmıştır. Kelime, Gök-Türk kitabelerindeki “Türk Budun” yani “Türk milleti” söyleyişi ile Türk soyuna mensup olan bütün boyları ve toplulukları ifade etmek üzere milli bir isim haline gelmiştir.
     E) Türk Adının Yayılması
     Çinlilerin T’u-kiu dedikleri Türkler (Göktürkler), M.S. 400’e doğru, Çin’in Şansi eyaletinin batısında yaşıyorlardı. Başlarında da, Hun olan Teoman ile Mete kağanlarının Tuku hanedanından gelen Açina sülalesine mensup hükümdarlar bulunmaktaydı. Sung hanedanından Çin imparatoru Tay ven Ti, Türk budunundan Tsiu-kiu-şi uruğunu kırıma uğratmıştır. Tsiu-kiu-şi uruğunun yalnızca Açina dağlarındaki Ergenekon vadisine sığınarak kendisini katliamdan kurtarabilmiştir. Adı anılan sülaleden Tüsükü hanedanı ortaya çıkmıştır. Tüsükü’nün Türkler olabileceği konusunda çeşitli görüşler vardır.
     Türkler, Hunların 468’de yıkılışından sonra, 500’lerin ilk yarısında tarih sahnesine çıkmışlardır.
     535’te Ergenekon’dan çıkan Türkler, Altayların doğu eteklerine varıp Avarların hâkimiyeti altında yaşamaya koyulmuşlardır. Avarlar ise 552’de T’u-kiular yani Türkler ile Tabgaçların baskıları sonucu yurtlarından sürülmüşlerdir. Avarlar yerlerini T’u-kie (Türkler) ile Uygurların atası olan Türklere bırakmışlardır. Nihayet Avarların baskısından kurtulan Türkler, 552’de Cücen (Ju Jan) hükümdarı Analman’ı da kesin yenilgiye uğratınca, nihayet Bumin Kağan önderliğinde bağımsız bir devlet kurma fırsatını yakalayabilmişlerdir. Ötüken’i idare merkezi olarak ilan eden Bumin Kağan, 535’te Kağan ünvanıyla Doğu Gök-Türklerin başı olmuş, kardeşi İstemi Kağanla birlikte Avarları 552’de yenip bağımsızlığını ilan etmiştir. Daha sonra Mukan Kağan ipek yolu sebebiyle Türklerin yayılma yönünü doğudan batıya çevirmiş ve İran’ı devre dışı bıraktıktan sonra, Çin ile Doğu Roma (Bizans) arasındaki ticaretin aracısı olmayı amaçlamıştır. Türkler, İran medeniyetinin Seyhun ile Ceyhun öteleri merkezi Soğdiana’yı ele geçirip burayı (Türkistan’ı) yurt edinmiştir. Tarihteki ilk Türk devlet olan Gök-Türkler çevrelerinde yaşayan boyları kendi hâkimiyetlerinde toplamaları sebebiyle Türkçe konuşan bütün boylara ‘’Türk’ denmiştir[14].
     Türk milletine ad verme şerefini kazanan Göktürklerin tarihi, bağımsız devlet olarak yaklaşık 200 yıl sürmüş, yıkılışlarından sonra yine iki asır devam etmiştir. Türk milleti ve kültürü Göktürkler döneminde her bakımdan sistemli bir şekilde ortaya çıkmış, bir bakıma günümüze kadar tarihe yön vermiştir. Aslında ondan önce de Türk milleti ve kültürü var olmuş, ancak Türk adının, dilinin, kültürünün, yabancı devletler tarafından tanınıp yaygın hale gelmesi tamamen Gök-Türkler sayesinde olmuştur.
      Onların yıkılışından sonra kurulan bütün devletlerin onların izlerini taşımış olması sebebiyle Gök-Türk tarihi Batılı ilim âleminde önem kazanmış ve zamanımıza kadar sayısız araştırmalar yapılmıştır. Türk Dünyasının büyük bir kısmının bağımsızlığa kavuşması bütün dünyanın dikkatini çekerken özellikle Türk kimliği tartışılmaya başlanmıştır ki, Gök-Türk tarihi bu tartışmalara en iyi cevaptır[15].
     W.Barthold Türk adının yayılmasını Müslümanların bir eseri olarak saymaktadır. ”Araplar” birçok kavimlerin, VII-VIII. Asırlarda muharebeler yaptıkları Türkler ile aynı dili konuştuklarını görerek, bunların hepsine “Türk” demişler, İslamiyet’i kabul eden Türkler de gittikçe bu adı benimsemişlerdir[16].
     Türk adının Anadolu’ya yayılmasında ise en etkili olanlar Selçuk Türkleridir. Selçuklular ile savaşlar yapmış, sıkı münasebette bulunmuş ve hatta hükümdarlarını İstanbul’a dahi davet ile ağırlamış olan Bizanslılar bu kavime asla Selçuk ismi ile hitap etmemiş onlara Türk adını vermişlerdir[17].
     Sonuç olarak Türk adının anlamı, ortaya çıkışı, yayılmasıyla ilgili birçok kuram vardır. Fakat biz biliyoruz ki Türk adı çok eski zamanlarda Orta Asya’da ortaya çıkmış dünyanın dört bir yanını sarmış ve sarmaya da devam etmekte olan bir millettir. Bu yayılma hala devam etmektedir.




[1]  Yusuf Halaçoğlu, ”Türk Tarihi Üzerine Çalışmalar”, Türkler, Cilt:1, Yeni Türkiye Yayınları,  Ankara 2006, s.55.
[2]  Nihal Atsız, “Türk Tarihine Bakışımız Nasıl Olmalıdır”, Türkler, Cilt:1, Yeni Türkiye Yayınları,  Ankara 2006, s.195-196.
[3] Tuncer Baykara, Türk Adının Anlamı, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Ankara 2007, s.58-75.
[4]   İbrahim Kafesoğlu, ‘’Tarihte “Türk” Adı’’, Türkler, Cilt:1, Yeni Türkiye Yayınları,  Ankara 2006, s.311-312.
[5]  Osman Turan, Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1999, s.44.
[6]  Cemal Anadol-Nazile Abbaslı-Fazile Abbasova, Türk Kültür Ve Medeniyeti, Genel Yayın, İstanbul, 2002,s.67-68.
[7]  Peter B. Golden, Türk Halkları Tarihine Giriş, Karam Araştırma ve Yayıncılık, Ankara 2002, s.95.
[8]  Tuncer Baykara, Türk Türklük Ve Türkler, IQ Kültür ve Sanat Yayıncılık, İstanbul 2006, s.136-139.
[9] İbrahim Kafesoğlu,” Tarihte ‘Türk’ Adı”, Türkler, Cilt:1,  Ankara 2006,  s.308-312.
[10] Denis Sinor, Erken İç Asya Tarihi, İletişim Yayıncılık, İstanbul 2003, s.383-385.
[11] Peter B. Golden, Türk Halkları Tarihine Giriş, İletişim Yayıncılık, İstanbul 2003, s.95-96.
[12]  İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, Ötüken Yayını, İstanbul 2005, s.45.
[13]  Abdülkadir İnan, “Urartu Yazıtında ve Romalı Plinius’un Tarihinde “Türk” Adı Var mı?”, Belleten, XII/45(1948), s.277-278.
[14]   Şaban Teoman Duralı, “Toplum-Devlet Ülküsü Olarak Tarihte Türkçülüğün Oluşması’’, Türkler, Cilt:1, Ankara 2006,  s.337-338.
[15]   Ahmet Taşağıl, “Göktürkler”, Türkler, Cilt:2, Ankara 2006,  s. 15-16.
[16]   Cemal Anadol-Nazile Abbaslı-Fazile Abbasova, Türk Kültür Ve Medeniyeti, İstanbul, 2002, s.68.
[17]  Hüseyin Namık Orkun, Türk Sözünün Aslı, Nümune Matbaası, İstanbul, 1940, s.29.